2 Ocak 2021 Cumartesi

Çınar Ağacı Masalı



Çınar Ağacı Masalı

Bir zamanlar iki tüccar, başka bir ülkeye ticaret yapmaya gitmişlerdi. Günlerden sıcak ve güneşli bir günüydü. Hava o kadar sıcak ve kavurucuydu ki, yorgunluktan ve sıcaktan tüccarların yürüyecek hali kalmamıştı. Nihayet yol üzerinde koca bir çınar ağacı gördüler, gidip çınar ağacının gölgesinde dinlenmeye geçtiler.

Tüccarlardan biri ağacın dallarına ve yapraklarına bakarak;

 "Şu ağaca bak' Hiçbir işe yaramıyor, ne meyvesi var, ne kuruyemişi var. Bu ağaçtan kereste bile olmaz." demiş.
Ağaç;.
- Güneşin altında kavrulurken sığınacak yer arıyordun. Benim gölgemde dinlenip, rahatlıyorsun ve beni bu şekilde ifade etmen doğru değil.

Ders: Bizlere karşı yapılan iyilikler için minnettar olmalıyız.

Keçi ile Eşek Masalı



Keçi ile Eşek Masalı

Günlerden bir gün, bir çiftçinin ahırında bir eşek ile bir keçi yaşarmış. Keçi eşeği çok kıskanırmış.

Bir gün keçi;

‒ Eşeği benden daha çok seviyorlar, benden daha iyi besliyorlar diyormuş ve eşeğe oyun oynamak için bir kurnazlık düşünmüş;

Keçi;

‒ Eşek kardeş, senin bu haline çok üzülüyorum demiş.

Eşek hayret etmiş. Bu keçi beni pek de sevmez, neden benim için üzülüyor diye düşünmüş, keçiye sormuş:

‒ Hayırdır benim için neden üzülüyorsun keçi kardeş?

Keçi,

‒ Nasıl üzülmeyeyim eşek kardeş, en ağır işleri sen yapıyorsun, değirmen taşına seni koşturuyorlar, sabahtan akşama kadar sırtında yükle dolaşıyorsun. Rahat etmek senin de hakkın. Sana bir dost tavsiyesi, bu durumdan bir an önce kurtulmaya bak.

Eşek düşünmüş, keçinin söylediklerinde haklılık payı var.

Eşek sormuş, peki keçi kardeş sence ne yapmalıyım?

Keçi,

Her sabah geçtiğin çukurların birinin yanından geçerken, ayağın kaymış gibi yaparak kendini çukurun içine yuvarla. Belki o zaman sahibimiz der bu eşek çok yoruldu ona biraz istirahat vereyim der. Belki de bir eşek daha alır o da sana yardımcı olur demiş.

Eşek, keçinin ağzından duyduklarına inanmış. Bir sabah yük taşırken geçtiği çukurların birine kendini atıvermiş. Eşek çukura kendini atıvermiş de ayağı kırılmış, her yeri yara bere içinde kalmış. Eşeğinin o halini gören çiftçi çok üzülmüş. Onu iyileştirmek için hemen bir veteriner getirmiş. Veteriner eşeği muayane etmiş ve demiş ki;

‒ Zavallı eşek çok kötü düşmüş, bunu ilaçlarla tedavi etmek mümkün değil. Ancak

sana söylediklerimi yaparsan eşeğin iyileşebilir. demiş.

Çiftçi, veterinere sormuş:

‒ Eşeğimi iyileştirmem için ne yapmam gerekiyorsa söyleyin. Eşek benim elim ayağım olmuş, o olmadan ben hiçbir işimi tamamlayamam demiş.

Veteriner,

‒ Eşeğinin tedavi olması için bir keçi ciğeri bulman gerekiyor. Keçi ciğerini haşlayıp suyunu eşeğe içireceksin demiş.

Çiftçi, eşeğini iyileştirmek için ahırdaki keçisinden vazgeçmiş.

17 Ocak 2019 Perşembe

Güvercin ile Karınca Masalı


Güvercin ve Karınca Masalı
Güneşli bir günde, bay karınca su arıyordu. Bir süre sonra bir göle yaklaştı. Su içmek istedi ama suya ulaşamadı. Sonra suya ulaşan uzun bir ot gördü. Hızla tırmandı ve suya yürüdü. Aniden kayıp suya düştü.

Akıntıya kapılıp giderken, gölün üzerinden uçan bir güvercin, karıncanın akıntıya kapıldığını fark etti. Çabucak bir yaprak buldu ve karıncaya uzattı. Karınca yaprağa tutunup tırmandı ve güvercin onu gölün kenarına taşıdı. O anda bir avcı güvercini gördü ve onu yakalamak için silahını çıkardı.

Avcının güvercine doğru hedef aldığını gören karınca hemen avcının ayağını ısırdı. Avcı acı içinde ah deyip hedefini ıskaladı ve güvercin oradan hemen uzaklaştı. Yaşamına kaldığı yerden devam etti..

Öğüt Yaptığınız yardımları karşılıksız yapın, mutlaka size bir gün yaptığınız yardımlar işinize yarayacaktır.

17 Nisan 2018 Salı

Keloğlan Akıl Küpü Masalı


Keloğlan Akıl Küpü Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini sallar iken, bir dağın başında, bir ormanın yanı başında Keloğlan'ın yaşadığı köy varmış.

Keloğlan'ın bir tek anacığı, anacığının da bir tek kel oğlu varmış. Dünyada başka kimseleri olmadığı için hep birbirlerine destek olurlar, kuru ekmek yeseler kimselere belli etmezler, padişahlara layık yemekler yedik diyerek kötü durumlarından kimseleri haberdar etmezlermiş.

Keloğlan çok akıllıymış ancak akıllı olduğu kadarda tembelmiş. Anası hadi oğlum, bahçeden bir soğan al dese, iki saat düşünür, üç saat hesap yapar, o soğanı bahçeden ayağına nasıl getirtebilir, onu düşünürmüş. Sonunda bir yolunu bulurmuş ama annesi de bu arada çıldırır dururmuş. Günler böyle . gelip geçerken, Keloğlan'ın anacığı bir gün hastalanmış, bütün iş güç Keloğlan'a kalıvermiş. O tembel Keloğlan gitmiş, yerine aklı başında çalışkan bir Keloğlan gelivermiş. Anası yattığı yerden Keloğlan'a emirler yağdırıyor, bizimki de oradan oraya koşuyormuş.Bu böyle günlerce sürmüş, Keloğlan sonunda yorgunluktan bir köşeye düşmüş. O sırada bir fare Keloğlan'ın yanına gelip:

- Keloğlan keleş oğlan, her işi beleş oğlan, nasıl ama çalışmak, zor geliyor değil mi? demiş.

Keloğlan gözünü aralamış, fareyi kovalamış. Fare tekrar gelmiş bu sefer iyice yaklaşıp,

- heeyyy. Duydun mu prensesin başına gelenleri, Her kim prensesi iyileştirirse, kral onu kızıyla evlendirecekmiş, demiş. Sonra bir çırpıda anlatmış, güzeller güzeli prenses aylardır ağlayıp duruyormuş ve onu kimseler susturamıyormuş. Kızımı güldüren her kim olursa, onu prens yapacağım demiş kral.

Keloğlan bunu duyduktan sonra, `Bu iş böyle olmayacak, başka şeyler yapmak lazım `diye hoplayıp zıplamaya başlamış. Öyle hoplayıp zıplayarak evlerinin yakınındaki dağın eteklerine kadar gelmiş. Dağın eteklerinde açan çiçekleri toplamış. Bu çiçeklerin özelliği insanları kıkır kıkır güldürebilmesiymiş. Anasından öğrendiği kadarıyla, hepsini bir araya getirirse, prensesi güldürebileceğini biliyormuş. Bütün gün topladığı çiçekleri bazı karışımlarla suladıktan sonra , çiçekleri alıp, sarayın yolunu tutmuş. Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, sarayın kapısına geldiğinde iki takla atıp, sırada bekleyenlerin yanında sıraya geçmiş. Akşama doğru ona sıra geldiğinde neredeyse yorgunluktan uyuyacak hale gelmiş. Onu içeri almışlar, Keloğlan elindeki kağıdın içinde sakladığı çiçekleri prensese uzatmış. Prenses çiçekleri eline alır almaz kıkır kıkır gülmeye başlamış, öyle çok gülüyormuş ki, kral ,kraliçe ve beraberindeki herkes prensesle gülmeye başlamış. Prenses mutluluktan uçuyor gibiymiş. Keloğlan o gün kurulan düğünle prensesle evlenmiş, anasını hasta yatağından aldırmış ve saraya getirmiş. Anası da kel oğlunun kel kafasına kocaman bir öpücük kondurmuş..

Gökten üç elma düşmüş; biri okuyanın başına, biri dinleyenin başına, biri de bu masalı yazanın başına..

13 Ocak 2018 Cumartesi

Keloğlan Kimdir? Keloğlan Masalları

 
Keloğlan Hakkında

Ünlü bir masal kahramanı olan Keloğlan ilk olarak bize tembel ve yeteneksiz biri gibi gelirken olaylar ilerlerken aslında ne kadar cesur, becerikli ve bir o kadar kurnaz olduğu gözükür. Yaşadıkları olaylardan daima iyi sonuçlarla ayrılan bu kahramanın masallarına “Keloğlan Masalları” adı verilmiştir.

Yalnız Türk masalları değil daha birçok ülkenin masallarında kendine yer bulmuş olan Keloğlan masalları, adları ve bazı görünüş farklılıkları bulunmaktadır. Ülkeler kendine özgü bir keloğlan yaratmıştır.

Keloğlan Kimdir? Özellikleri Nedir?

Keloğlan yoklukta büyümüş bir delikanlı ve yaşlı annesiyle bir başına hayatını sürdürdüğü bilinmektedir. Diğer masallardaki gibi şehzadelere ya da üstün özellikleri olan karakterlere benzemeyen Keloğlan, cesareti ve iyi kalpliliği sayesinde yoksulluğunu daima es geçmektedir. İlk başlarda hareketsiz çok fazla iş yapma taraftarı olmayan biri olarak gözükürken annesinin iteklemesi ile bir şeyler yapmaktadır. Aptallığı ve hatırlama problemleri yüzünden yapmaya çalıştığı işleri de becerememektedir. Zor durumda kalmış birine ya da hayvana yaptığı yardım sonucunda bazı güçlerin yardımı ile artık talihi tersine dönmüştür. Keloğlan artık varlık sahibi ve güçlü bir insana dönüşürken annesi ile birlikte mutlu yaşamlarını sürerler. Keloğlan masallarında yoksulluktan kurtulup zengin bir hayata geçme, varlık sahibi olma ve güç sahibi olma gibi özlemleri, isteklerine bolca değinilmektedir.

Keloğlan Masallarının Geçmişi

 Efsane kahraman olan Keloğlan Türk masallarında iki farklı şekilde anlatılmaktadır. İlk olanı, masalın başından sonuna kadar hiç değişmeyerek, varlık sahibi olduktan sonra da asıl kimliğini korumaktadır. Diğer masallarda ise kel olan Keloğlanın yaptığı bir iyilik sonucunda kellikten kurtulmasını, saçlarının çıkmasını anlatır. Saçlarını kel gibi gözüktürecek maskeler takarak Keloğlan kılığı alan bazı masal karakterleri, masal boyunca bu şekilde devam ederken, gerçek Keloğlanın kurtulması sonucunda olay çözülür. Bu keloğlan türüne ise “Sahte Keloğlan” adı verilmiştir. Keloğlan kılığına girmelerinin çeşitli sebepleri bulunabilmektedir.

Toplumca sevilmiş aynı zamanda herkes tarafından tanınmış olan Keloğlan gerek başına gelen olaylar, gerekse bu olaylar karşısında sergilediği davranışlar ile sevimlilik kazanmıştır. Karagöz ve orta oyunlarda kendine yer bulduğu gibi halk hikâyelerinde de kendinden söz ettirmiştir Keloğlan.  Masalda yakaladığı ivme kadar olmasa da bu alanlarda da kendinden bolca söz ettirmiştir. Keloğlan masalları Türk halk edebiyatı için de önemi yüksektir. Çoğu araştırmacı da Keloğlan masalları toplayarak bir kitap haline getirmiştir. Tahir Alangu tarafından hazırlanan Keloğlan Masalları kitabı 1967 senesinde yayınlanarak okuyucuları ile buluşmuştur.

Kısa Masallar ve Kısa Çocuk Hikayeleri



Kısa Masallar ve Kısa Çocuk Hikayeleri

Çoğumuz Çocukluğumuzda Masallar ve hikayeler dinleyerek büyümüşüzdür. Annemiz veya Babamız yatmadan önce Hikaye ve masal okuyarak büyütmüştür. Masallar'da anlatıan konular iyiliğin her zaman üstün geldiğini anlatmaktadır. Masallarda anlatılan kahramanlar olmuşuzdur yani hayalini kurmuşuzdur. Hikayelerdeki kahramanlarla büyümüşüzdür. Bu bizim hayal güçümüzü güçlendirmiştir. Bize okuyan kişi ile başka bir bağ kurmuşuzdur. Konuya göre İyiyi veya kötüyü daha iyi kavrama anlayışımız güçlenmiştir. Masallar ve hikayelerdeki konularda iyiliğin galip geldiği, sabırlı olanlaın mutlaka amacına ulaştığını, yapılmış olan iyiliklerin veya kötülüklerin karşılıksız kalmayacağını, zekamızın çoğu zaman beden gücünden üstün olduğunu, içimizdeki sevginin ve sayğının hayatımızdaki bir çok şeyden üstün olduğunu, arkadaşlıkların güzel olduğunu, birlik içinde olmanın her zaman daha çabuk ve çok şeyler başardığını, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamamız gerektiği ve elimizden geleni yaptığımız taktirde başarının bizi zaten bulacağı mesajlarını verirler. Örneğin Keloğlan masalını okuyan veya dinleyen bir çocuk çoğu zaman çok güçlü olmamıza gerek olmadığı, eğer aklını kullanırsa bir çok şeyi başarabileceğini düşünür. Veya ‘kül kedisi’, ‘pamuk prenses ve yedi cüceler’, ‘çirkin ördek yavrusu’ gibi masallar insanların başlangıçta zorluklar yaşasalar da sonunda mutlaka iyilerin galip geleceğini sabretmenin önemini vurgularlar. Masal ve hikaye okumanın çocuklar için faydaları şu şekilde sıralaya biliriz.
  • Çocuklara kitap sevgisini aşılar.
  • Hikaye ve masallar'da anlatılan kahramanlar gibi olmak isterler. Bu sayede olar gibi iyiliği ve kötülüğü ayırt etme iç güdüleri gelişir.
  • Kelime dağarcıklarını genişletirler.
  • Gelişen sorunların sadece beden güçü ile değil akıl yolu ile çözülebileceklerini kavramaları

24 Ekim 2016 Pazartesi

Altın Yumurtlayan Kaz Masalı



Altın Yumurtlayan Kaz Masalı 

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde köylerden şirin mi şirin bir köy varmış. Bu köyde yoksul bir köylü çiftçi yaşarmış. Bu çiftçi kazları çok severmiş, her gün kazları beslermiş ama bir kazı varmış ki çok özelmiş. Özelliği ise altın yumurtluyor olmasıymış, çiftçi her gün altından olan yumurtayı şehre götürüp kuyumcuda bozdurup parasını alırmış.

Bu böyle giderken yoksul çiftçi giderek zenginleşmeye başlamış, zenginleştikçe çiftçi değişmiş artık para kazanıp geçinmek için çalışmaya gerek duymuyormuş. Çiftçi her gün altın yumurtlayan kazın yumurtasını satarak geçiniyormuş. Çok geçmeden çiftçi gereksiz şeylere para harcamaya başlamış. Günlük bir yumurtadan gelen para bir süre sonra yetmemeye başlamış.

Çiftçi artık kazını sevip okşamıyor ona eskisi kadar değer verip sevmiyormuş. Çiftçi zamanla kazının karnında bir hazine olduğunu düşünmeye başlamış. Eğer kazı kesip karnındaki hazineyi alırsa ömür boyu zengin yaşayacağını düşünmüş. Çiftçi aç gözlü olmaya başlamış ve bir gün elinde bir bıçak ile kümese girmiş. Kaz çiftçiyi öyle görünce kaçmaya başlamış.

Çiftçi kararlıymış, kazı yakalamış ve anında kesmiş. Hemen kazın karnını kesip merak içinde karnına bakmış ama bir de ne görsün? Kazın karnı ne altın doluymuş ne de hazine varmış…

 Aç gözlülük yaptığını o anda anlamış ve pişman olmuş. Fakat kaz öldüğü için iş işten çoktan geçmiş.